DEM’li Belediyelere Demokrasi ve Kardeşlik Gelecek mi?
.

M.SALİH GEÇKEN
vanradikal@hotmail.com -DEM’li Belediyelere Demokrasi ve Kardeşlik Gelecek mi?
Türkiye siyasetinde demokrasi, barış ve kardeşlik kavramlarını en yüksek sesle dile getiren aktörlerin başında DEM Parti gelsede bu kavramların, DEM’li belediyelerin yönetim pratiklerine aynı ölçüde yansıdığını söylemek zor. Özellikle DEM'li belediyelerde çalışanlardan gelen şikâyetler ve gözlemler, söylem ile uygulama arasında hiç bir yakınlık olmadığını ciddi bir uçurum olduğunu ortaya koyuyor.
DEM’li belediyelerde demokrasi, barış ve kardeşlik karnesinin eksilerde olduğunu söylemek zorundayım. Belediye meclis üyelerinin çalışanlar üzerinde fiili denetim kurduğu, kimi zaman açık ya da örtük mobbing uygulamalarına başvurulduğu, memur kadrolarının başına liyakat yerine siyasi ya da ideolojik aidiyeti esas alan görevlendirmelerin yapıldığı iddiaları sıkça dile getiriliyor.
En dikkat çekici eleştirilerden biri, kendileri gibi düşünmeyen personelin sürgün edilmesi ya da işlevsizleştirilmesi. DEM'li Belediyelerde, atılan tüm adımlara rağmen hala ideolojik ayrımın net biçimde uygulanıyor.
Barış ve kardeşlik söylemleri ise pratikte karşılık bulmuyor. Belediyeye bağlı kadın spor merkezleri gibi sosyal alanlarda dahi başvuruların ideolojik yakınlık-uzaklık kriterine göre kabul ya da reddedildiği iddiaları, söylem ve pratik çelişkisinin ne kadar derinleştiğini gösteriyor.
Demokrasi talebi, başkalarından istenmeden önce kişinin kendi pratiğinde karşılık bulmalıdır. Önce bireyin kendisiyle, sonra en yakın çevresiyle, ardından kurumlarıyla ve nihayetinde toplumun geneliyle uyumlu hale gelmeyen hiçbir talep anlam kazanmaz.
Sık sık barış vurgusu yapılırken, belediye çalışanlarının huzursuz edildiği; kardeşlik çağrıları yinelenirken, farklı düşünenlerin dışlandığı bir yönetim anlayışı, ne barışı ne de kardeşliği tesis edebilir. Diktatörce yöntem ve pratiklerle yürütülen bir idare, yalnızca kelimelerle demokrasi üretemez.
“Artık kayyım atanmayacak” düşüncesiyle hareket eden bir öz güvenin, haksız uygulamaları artırması ciddi bir hayal kırıklığına yol açabilir. Kendisi için sürekli hak talep eden ama başkalarına dilediği gibi davranma hakkını kendinde gören bir anlayış, uzun vadede yalnızca yönettiği kurumu değil, temsil ettiğini iddia ettiği toplumsal zemini de batağa sürükler.
Unutulmamalıdır ki belediyeler, hangi parti tarafından yönetilirse yönetilsin, kimsenin atasından miras aldığı kurumlar değildir. Belediyeler, farklı düşüncelerin, inançların ve kimliklerin bir arada yaşadığı kentlerin ortak emanetidir. Bu emanete haksızlıkla, ayrımcılıkla ve baskıyla yaklaşmanın sonu hayırlı olmaz.
Sonuç olarak, DEM’li belediyeler için asıl sınav, demokrasi, barış ve kardeşliği sadece miting kürsülerinde ya da basın açıklamalarında dile getirmek değil; bu değerleri belediye koridorlarında, çalışma ofislerinde ve sosyal tesislerde yaşatmaktır. Aksi halde yüksek perdeden yapılan her çağrı, sahadaki uygulamalar tarafından boşa düşürülmeye mahkûm kalacaktır.
